Gökova, Kleopatra- Sedir Adası ve Akyaka
Gökova, Kleopatra- Sedir Adası ve Akyaka
İçmeler ve Turunç’ta keyifli ama yorucu bir günden sonra, Marmaris’teki üçüncü günümü Gökova Körfezi ve Kleopatra Plajı- Sedir Adası tekne turuna ayırdım. Sabah kahvaltı için 7.30’da uyandıktan ve kahvaltıdan sonra, saat 8.45 gibi otelden araçla aldılar. Aslında tur saat 10’da başlıyor ama araba beş altı tane daha otelden yabancı turistleri alacağından biraz erken çıktık yola. Tekneye gidecek turistler yine İngiliz ve Rus ağırlıklıydı, başka milletlerden insanlar var mıydı bilemiyorum, fark etmedim. Sadece İngilizce ve Rusça duydum :).
Kleopatra- Sedir Adası Tekne Turu
Otelleri dolaştıktan sonra Otogar’a yakın bir yerde park etmiş olan büyük otobüse vardık. Oradan da hareketle 20-25 dakika sonra ahşap tekneye bineceğimiz Çamlı Limana, ufak bir köyün içinden giderek vardık. Buralar çok doğal ve yemyeşil, doğa gerçekten harikulade.
Bu turlar da epey popüler ve çabuk dolabilirler sezonda. O yüzden Temmuz ve Ağustos aylarında iki üç gün önceden rezervasyon yaptırmanız tavsiye ediliyor, burada belirtmekte fayda var. Diğer aylarda da bir gün önceden yapmanız yeterli genelde, yine de yoğun olabiliyor, benim gittiğim tekne epey doluydu.
Tabi internetten hava durumunu da kontrol ederek. Çünkü yağmur falan yağarsa, hava biraz serin ve deniz de dalgalı olursa pek keyif alamayabilirsiniz. Turlar Marmaris’ten de İçmeler’den de kalkıyorlar. Yani sizi büyük otobüse götürecek minibüs İçmeler’den otelinizden de alacaktır. İki tür tur var, birisinde sınırsız içki dahil, diğerinde içecek dahil değil. İkisinde de dahil olan şeyler sigortalar, Kleopatra Adası giriş ücreti, rehberlik ve öğle yemeği. Yani tek fark sınırsız içecek, eğer alkol seven ve kullanan biriyseniz aradaki fiyat farkına değer. Yoksa boşuna ödemeyin extrayı, tur organize eden kişiler size pahalı opsiyonu satmaya çalışacaktır, dikkat.
Gittiğimiz gün hava gayet güzel ve sıcaktı, deniz de muhteşemdi, berrak ve dibi görünen cinsten. Yani Marmaris’teki denizden daha temiz ve berrak. Buralarda yüzmek acayip keyifliydi, su hafif soğuk olsa da. Kleopatra Adası’na varmadan önce tekne üç ayrı yerde duruyor ve arada da öğle yemeği servis ediliyor. Yemek genelde makarna, tavuk, salata tarzı yeterli bişey. Açık büfe kahvaltıdan sonra pek canım istemedi ve tadını alamadım ama güzeldi yine de öğle yemeği. Sonuçta epey yüzecektim ve hareket edecektim ve yemeden gün geçirilmez. En son bize tekneden verilen biletlerle Kleopatra Plajı’nın olduğu Sedir Adası’na vardık. Manzaralar, su ve adanın genel görünüşü hepsi harikaydı.
Kleopatra- Sedir Adası Efsanesi
Cedrae (Kedrai), yani Sedir Adası’nın ilginç de bir efsanesi var. Kleopatra, Mısır Kraliçesi ve sevgilisi Antonius (Mark Anthony) Roma İmparatorluğu’nda Doğu Roma’dan sorumlu general ve Tarsus’ta bulunuyor o dönemde. Kleopatra Antonius’u Mısır’dan ziyarete geliyor ve Kedrai- Sedir Adası’na geliyorlarlar, bugün Kleopatra Plajı’nın olduğu harika koyda yüzüyorlar. Ama bu kadar muhteşem olan bir koyda hiç kum olmamasına şaşırmış Kleopatra. Ve Antonius da Kleopatra için Mısır’dan, şu anda burada bulunan bembeyaz kumları gemilere yükleterek getirtmiş.
Cedrae Antik Kenti
Ve bu kumun yanında her daim bir özel güvenlik görevlisi bekliyor ve koruma altında, sadece Mısır’da ve burada bulunduğu için. Antik kent de aynı şekilde ve burada çalışan insanlar var. Bu plajdaki özel kumlar üzerinde yürümek ve güneşlenmek yasak. Kerme Körfezi’nde üç ada bulunuyor, üçünde de antik kalıntılar var ama Kedrai bunların içinde en büyüğü.
Bu ismi alma nedeni de uzun zaman önce burada sedir ağaçları varmış hep. Sedirin yerini çam ve zeytin ağaçları almış zamanla. Ama ismi Sedir Adası olarak kalmış. Sedir Adası’nda Roma İmparatorluğu dönemine ait şehir duvarları ve antik tiyatro kalıntılarını göreceksiniz.
Kleopatra Plajı
Öyle uyduruk ufak bir tarihi kent de değil burası, görecek epey bir kalıntı var, baya etkileyici buldum ben. Zaten Kleopatra Plajı’nda yüzmek de son derece keyifliydi. Gittiğimiz gün denizde hafif dalga olmasına rağmen gayet güzeldi. Toplam dört farklı koyda durduk, Cedrae Adası son durağımızdı ve buradan tekneyle direk Çamlı limanına döndük. Oradan da yine otobüsle otellerimize bıraktılar. Çok güzel bir gündü. Marmaris çevresinde katılabileceğiniz bir sürü yarım günlük ve tam günlük turlar var, ben diğer turlara katılmadım o yüzden mukayese yapamam ama Kleopatra turundan çok memnun kaldım.
Marmaris’ten Akyaka’ya Gidiş
Marmaris’te son bir tam günüm daha kalmıştı ve o günü, yani dördüncü günümü de Akyaka’ya ayırdım. Zaten bir sonraki gün de Bodrum’a geçecektim otobüsle. Epey uzun bir gündü teknede, ve yorulmuştum da, akşam az dolaşıp dışarda birşeyler yemek dışında birşey yapmadım. Ertesi gün sabah uyanıp, yine kahvaltıdan sonra Akyaka’ya gitmek üzere Otogar’a geçtim.
Muğla arabaları o tarafa gidiyor, ama sizi tam Akyaka’nın içine götürmüyorlar (tahminim bu durum yüksek sezon dışında). Marmaris Muğla yolunda Akyaka kavşağında iniyor ve aşağı yürüyorsunuz, eğer aracınız yoksa. Uzun bir yol değil, yokuş aşağı ve yukardan Azmak Deresi’nin yan tarafındaki ovaya doğru harika manzaralar var. Ben bu tatilde tek başımayım, aracım yok ve araba da kiralamadım. Mümkün olduğu kadar yürüyüş yapmaya çalıştım. Çünkü vermem gereken 3-4 kilo ve oteldeki açık büfelerle başka türlü başa çıkamazdım.
Akyaka Nasıl Bir Yer?
Akyakaya yaklaşırken, buranın da kendine özgü güzel bir mimarisinin olduğunu, epey gösterişli evlerin olduğunu fark ediyorsunuz. Akyaka Marmaris’e göre kışın 1500 nüfuslu epey küçük bir yer, yazın bu 4 bine kadar çıkıyor. Ula ilçesine bağlı 29 mahalleden biri ve Gökova Körfezi’nin en ucunda bulunuyor. Marmaris’ten gelirken Akyaka kavşağından önce, sağ tarafata Gökova adında bir yerleşim olmasına rağmen Akyaka’ya da Gökova dendiği oluyor. Uzun ve kalabalık bir plajı var, ancak nerdeyse tamamen yerli turistlerden oluşan bir kalabalık buradaki, Marmaris merkezin tam tersine. Plaj kumluk ve gayet güzel ancak deniz burada epey dalgalı ve hafif bulanık bir görüntü sergiliyor.
Azmak Nehri
Akyaka çok güzel bir yer, bakir ve yemyeşil doğası, çam ağaçları, milli parkı, tepesinde 1km yüksekliğe ulaşan Sakartepe Dağı ve bir tarafında Gökova Ovası. İlkbaharda da ovanın sazlıklarında değişik çeşitte kuşları görebilirsiniz. Akyaka Plajı’na hiç girmedim, hem kalabalıktı hem de biraz dalgalıydı ve su da bulanıktı. Direk sol taraftaki Azmak nehrine yöneldim. Üzerinde köprüler, kenarlarında cafeler, su çok berraktı ve epey de akıntı vardı. Burda akıntıyla aynı yönde yüzmek son derece zevkliydi.
Akyaka Milli Parkı ve Çınarlı Plajı
Daha sonra plajın sağ tarafındaki yine berrak suların olduğu koylara doğru gittim. Su yüzme havuzu berraklığındaydı ve serindi, yine çok keyif alarak suya girdim. Daha sonra muhteşem çam ağaçlarıyla dolu Akyaka Milli Parkı’nın içinden yürüyerek, kenarlarda keçilerle ve çam ağaçları her yerde) 3km ötedeki Çınar Plajı’na ulaştım. Burayı gayet güzel yapmışlar, yeme içme imkanları ve şezlonglarla üst sınıf bir plaj konumunda. Kumluk değil, küçük taşlar var, su dalgasızdı ve çok berraktı.
Marmaris Yiğit Lokantası
Daha sonra da tekrar yürüyerek Akyaka’ya ve oradan da Marmaris’e dönmek üzere araca bindim. Dönüşte Marmaris’te Yeni Datça Yolu’nda meşhur bir Yiğit Lokantası var, insanlar burada sıraya giriyorlar. Fiyatlar çok uygun ve yemekler gerçekten fiyatlarına göre mükemmel kalitede.
Pide, iskender, sulu yemekler, tatlılar dahil çok çeşitli yemekler mevcut. Günümü de bu şekilde noktaladım ve yine çok memnun kaldım. Marmaris’le ilgili izlenimlerimi önceki Marmaris yazımda anlatmıştım, oradan detaylı okuyabilirsiniz. Ertesi gün de Bodrum’a geçiş başlıyor ve orada 3 gece kalıyorum Gümbet Club Shark Hotel’de.
Son yorumlar