Bodrum, Yalıkavak ve Gümüşlük
Bodrum, Yalıkavak ve Gümüşlük
Bodrum’daki ikinci ve üçüncü günlerimi plajda güneşlenmeye ve yüzmeye, güzel yemekler yeyip, bol bol yürüyerek veya araçla Bodrum merkezi ve yarımadayı keşfetmeye ayırdım. Gümbet’te iyi bir canlılık vardı Mayıs başı olmasına rağmen, ama yol yapımından dolayı kocaman çukurlar biraz ilginçti. Sezonda bile bunların görüldüğü söyleniyor. Ve Türkiye’nin turizm cennetindeki belediyenin yeterli olmamasından bahsediyor konuştuğum Bodrumlular.
Bodrum Merkez İzlenimlerim
Gümbet’ten yürüyerek 2-3km ötedeki Bodrum merkeze yöneldim. Bodrum epey tepelik ve yokuşlu bir yer ve yollar karmaşık, yani haritada göründüğü gibi değil yürürken. Hep daha bir uzun ve zorlayıcı sürüyor, ve tabi bu da benim işime geliyor kalori yakmak açısından. Türkiye’deki diğer bütün yerler gibi Bodrum da hem iyi hem de kötü anlamda epey değişmiş. Ama merkeze yaklaşırken, her yerin ne kadar bakımlı ve güzel olduğunu fark ettim.
Sanırım kaldırımlar bile pahalı özel taşlardan yapılmış. Bodrumlu arkadaş da bundan yakınıyordu, belediye yönetiminde nasıl bir tezat olmasından. Yarımadada yollarda çukurlar ve çamurlar varken, siz tutun çok pahalı taşları kullanın merkeze gereksiz yere diye. Çok güzel cafeler, şık dükkanlar var yol kenarlarında ve güzel bir kalabalık. Yazın aşırı kalabalıklaşıyor Bodrum’un her yeri, ama Mayıs’ta çok güzel. Ve merkezde bile deniz çok berrak, tabi ne kadar temiz bilemem ama gerçekten berrak.
Bodrum Nasıl Bir Yer?
İki tarafta palmiye ağaçları yol boyunca ve limanda çok güzel tekneler ve yatlar var. Sahilden yürüyerek St. Jean şövalyeleri tarafından inşa edilmiş olan Bodrum Kalesi’ne doğru çıkılıyor. Ama kale öyle güzel ve heybetli ki, değişik noktalardan, deniz ve teknelerle birlikte size çok güzel görüntüler sunuyor. Genelde Bodrum’un pahalı olmasından şikayet edilir, yeme içme, tatil ve emlak fiyatları açısından. Ama insan biraz zaman geçirince, bunun neden olduğunu kavrayabiliyor.
Bir defa Türkiye dışında bir yerde, daha gelişmiş bir ülkede, mimari tarzı olan bir yerde (en azından bütün binalar iki katlı ve beyaz) bulunduğumu hissediyorum. Marmaris ve Fethiye’de olmadığı kadar tarz ve kalite var Bodrum’da. Her ne kadar her türden ve gelir grubundan insan buraya gelse de, ve apaçilerin ve tikilerin de 🙂 bol olduğu söylense de, çok hoş bir enerjisi var. Hele ki yaz kış yaşanabilir mi gözüyle baktığınız zaman, kışın hayatın ölmediği ve tam aksine daha güzel olabildiği bir yer.
Klişe bir laftır ama pek çok ünlü ismin burada sürekli yaşaması veya tatil yapması da boşuna değil. Son derece eğlenceli, kusurlarına ve betonlaşmaya rağmen güzel ve enteresan bir yer. İklim bakımından da aslında avantajlı, deriyi içten yakan ve sizi karartan bir şekilde olsa da kuru bir sıcak var Bodrum’da. Marmaris’in rutubeti ve Antalya’nın hem çok yüksek sıcaklığı ve rutubeti ile kıyaslandığında.
Zeki Müren’in dönemindeki eski Bodrum’u bilenler, Bodrum’un çok bozulduğunu, kalabalıklaştığını ve betonlaştığını söylerler. Ben bu değişimin hem kötü hem iyi yönde olduğunu düşünüyorum. Buraya şehir gözüyle bakıyorum, ve bana Türkiye’nin en güzel şehriymiş gibi gözüktü o birkaç gün içinde. Tabi büyük şehir olarak da Antalya en güzel bence, Istanbul’dan sonra.
Bodrum Kalesi Hakkında
Kaleye doğru yöneldim ve biraz kaleyi keşfettim, çok hoş manzaralar var, deniz, şehir ve yatların. Burada özel bir müze var, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi, çok önemli bir koleksiyonu barındıran. Kale kayalık bir ufak yarımadanın üzerinde, yani üç tarafında deniz ve iki tarafında da liman var.
Bodrum Kalesi tamamı da müzenin sergileme alanı olarak kullanılıyor, özel bazı sergileme alanları ile birlikte- Uluburun Batığı, Serçe Limanı Batığı gibi. Müze sabah 8.30 ve 18.30 arası açık Nisan ve Ekim ayları arasında, kış sezonunda da 8.30’dan 16.30’a kadar açık kalıyor. Giriş ücreti de 30 lira civarındaydı.
Zeki Müren Müzesi
Az içerde Zeki Müren Sanat Müzesi var, Zeki Müren’in burada yaşadığı evin yerinde, 2000 yılında açılmış ev Kültür Bakanlığı’na devredilince. İki katlı bir ev, üst katı müzeye çevrilmiş, alt kat da sanat güneşinin yaşadığı şekilde dekore edilmiş, bahçede de kocaman bir Zeki Müren heykeli. Buranın da giriş ücreti 5 lira. Daha sonra plajın ve cafelerin olduğu kalenin öbür tarafına yöneldim. Çarşıda biraz zaman geçirdim, ve gayet de keyifliydi. Bodrum Merkez Türkiye’deki tatil yerlerinin içinde bence en güzel merkeze sahip diye düşündüm.
Bodrum’dan Yalıkavak’a
Buradan Yalıkavak arabasına binerek, hem yolda değişik birşeyler görürüm düşüncesiyle yola koyuldum. Bodrum yarımadasında toplu ulaşım epey pahalı, İstanbul’a ve diğer tatil yerlerine göre. Motosiklet kullanan da çok görüyorsunuz. Yokuş ve tepelerden Bodrum Yarımadası bisiklet kullanmaya uygun mudur bilemiyorum, bana pek öyle gelmedi. Bodrum’dan Yalıkavak’a giden ana yol boyunca yine beyaz binalar ve bir sürü iş yeri. Oasis AVM, Kipa ve Migros gibi marketler, hastane, mobilya ve dekorasyon, ve elektronik tarzı mağazalar.
Ortakent Yahşi yakınlarında, Turgutreis ve Gümüşlük’e giden yola dümdüz değil, sağa- kuzeybatıya doğru dönüyorsunuz Yalıkavak için. Doğa da hiç fena değil, hani Marmaris bölgesinin ormanlarla kaplı yolları ve yeşilliği yok ama, buranın da tepelerin görüntüsü ve genel olarak yüzey şekilleri enteresan, Yunan Adalarını andıran cinsten. Ve daha kaliteli gibi geliyor insana, ya da ben öyle hissettim. Tabi bu kalite olayı da göreceli, çünkü burada yazın çok fazla sonradan görme zengin tiplerin olduğu söyleniyor.
Yalıkavak Nasıl Bir Yer?
Kültürsüz ama paralı- malum doğu kültürlerinde bol bol bulunan cinsten insanlar varmış. Alaçatı’yı da bu tür insanlar sarmış durumda deniyor. Yalıkavak’ın da sakin ve çok güzel bir balıkçı kasabasıyken, Göltürkbükü’ndeki gibi paralı ve görmemiş insanlarla dolduğu, hatta çok zengin Araplar’ın da buraları tatil için mesken tuttuğu da söyleniyor. Nitekim sahiline çıktığınızda bunu yatların büyüklüğünden anlıyorsunuz. Yalıkavak’ta güzel plajlar var ve deniz çok temiz, ama aynı Turgutreis gibi yarımadanın rüzgar alan yerleri bunlar. Meltem sanıyorum, ve yazın epey rahatlatsa gerek. Ama kışın rüzgarlarla biraz zor olabilir.
Yalıkavak’tan Gümüşlük’e
Yalıkavak çarşısına araba vardı ve etrafı biraz dolaştım merkezde, Bodrum merkezden tabi daha ufak ve tahminim yazın çok canlanıyordur. Çok enteresan gelmedi bana, ama tabi görmediğim yerleri olabilir. Sahile indim direk, devasa bir yat ve AVM kompleksi var sahili kaplayan, Palmarin. Bir sürü milyonluk yatlar demirlenmiş, fiyatlarını bilmiyorum ama fena gösterişliler. Sahilden Gümüşlük’e doğru yürümeye başladım, araba falan yoktu ortalıkta henüz. Hava da fazla güneşli değildi ve yürüyüş için müsait 25 derece civarı ve hafif esinti.
Yolda güzel manzaralar vardı, tepeleri ve koyları döndükçe. Yalnız Yalıkavak ve Gümüşlük arası her yere bir iki katlı evler ve siteler yapılmış. Ama böyle kutu gibi Bodrum evleri, ve hemen hepsi birbirinin aynı. İnsan şaşırmadan edemiyor, çünkü hiç güzel bir görüntü değil. Tamamen karakter yoksunu, gecekondu kadar olmasa da ona yakın bir çirkinlikte.
Evlerin önemli çoğunluğu deniz manzaralı, çok güzel manzaraları var eminim ve kim bilir fiyatlar da nasıl. Kilometrelerce sanki tek bir dükkan veya market yok, alabildiğine site. Bir Yunan Adaları’na bakıyor insan, bir de bizim tarafta görgüsüzce ve bilinçsizce gelişen turizme ve yapılan doğa katliamlarına. Doğa güzelliklerinde dünyada ilk 3’e oynarız belki ama mimari ve insan kalitesi (eğitim) yoksunluğundan kaybediyoruz.
Gümüşlük Nasıl Bir Yer?
Bir süre sonra araba geldi bindim ve Gümüşlük’e vardım 5-10 dakika kadar sonra. Burası yemyeşil ufak bir kasaba, ve epey de korunaklı bir koy. Güzel balıkçı lokantaları var koyda, ve deniz de harika göründü. Buranın da lokantaları falan epey kalabalıklaşabiliyormuş yaz akşamları, ama normalde küçük, güzel ve huzur verici bir belde.
Mavi bayraklı Gümüşlük denizi, Tavşan adası (günbatımı manzarası çok güzel) ve Myndos Antik Kenti de burada. Denize girilecek yerler kısıtlı Gümüşlük merkezde, plajlar restoranların ve pansiyonların hemen önünde bulunduğundan. Daha çok yeme içmeyle vakit geçiyor gibi geldi bana burada vakit.
Bodrum mu Marmaris mi?
Bir sonraki arabayla yaklaşık 25-30 dakika sonra Oasis’in oraya vardım, otelin hizasına ve AVM’ye biraz baktım, gayet güzeldi mimarisinin özgünlüğüyle. Arka tepeler bembeyaz betonla- evlerle doldurulmuş durumda ve son derece pahalı emlak. Bodrum’da neredeyse ev yapmadık yer bırakmamışlar, ve bırakmayacaklar gibi görünüyor. Yüksek katlı binalar da yasak ya, yatayına bir beton çöplükleşme var malesef. Ama Bodrum mu Marmaris mi derseniz, bu seyahatten sonra kesinlikle Bodrum dedim.
Otele döndüm, bir akşam yemeği, kahvaltı, öğle yemeği, spor ve Gümbet’te deniz keyfinden sonra akşam üstü otogardaki havaalanına giden Havaş’ın arabalarından birine binerek Bodrum’dan ayrıldım. Ama genel olarak hislerim olumluydu, ben burada yaşayabilirim dedim, tabi emlak fiyatlarının biraz uçuk olması gerçeği de var. Otogar’dan havaalanına dönüşte de yollar yemyeşil, doğa çok güzel, her yer bakımlı, yine yurt dışında bir yerdeyim hissi vardı bende. Ve Istanbul’a dönünce Bodrum’u özlediğimi hissettim. Yakında da yine gitmek istiyorum.
Son yorumlar